18 Eylül 2013 Çarşamba

2013 Yılının Son Çeyreğine Girerken Türkiye Ekonomisi Üzerine Kısa Notlar

2013 yılının ilk dokuz ayını geride bıraktık. Diğer bir deyişle 2013 yılının son çeyreğine giriyoruz. Türkiye ekonomisi, gerek yurtiçinde gerek yurtdışında gelişen siyasi ve iktisadi olayların sonuçlarını derinden yaşıyor ve görünen o ki yaşamaya da devam edecek. Örnek mi? İşte birkaç örnek: AB ülkelerinde özellikle de Euro bölgesinde durgunluktan istenilen hızda çıkılamıyor olması (Almanya’daki toparlanma bir kenara bırakılacak olursa), Amerika Merkez Bankası FED’in tahvil alımlarını yavaşlatma kararı, Ben Bernanke sonrasında kimin FED başkanı olacağına dair tartışmalar, Suriye krizi, Mısır’daki darbe, Gezi olaylarının ülke içinde yarattığı gerginlik ve kutuplaşma… İktisadi karar alıcılar, sürekli bilgi ve haber bombardımanı altındalar. Her gelen yeni bilgi/haber alınan kararların tekrar ve tekrar gözden geçirilmesine yol açıyor şüphesiz.

Belli başlı gelişmiş ekonomiler, genişletici para politikalarını güçlü bir biçimde uygulamalarına rağmen kredi yaratılmasında ve böylelikle toplam talebin artırılmasında çok da başarılı olamadılar. Bütçe dengelerini yeniden kurmak ve kamu iç borç stoğunu küçültmek adına izlenen daraltıcı maliye politikaları ile maaş ve ücretlerin baskılanmasına yönelik politikalar, durumu hem kısa hem de orta vadede daha sorunlu hale getirdi. Uzun vadeyi sormayın. John Maynard Keynes ne demişti?: “uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız”. Cari işlemler açığı (tasarruf açığı) veren ülkelerle cari işlemler fazlası (tasarruf fazlası) veren ülkelerin kriz öncesi durumlarıyla kriz sonrası durumlarında da kayda değer bir değişme yok. Dolayısıyla küresel ölçekte dengesizlik varlığını sürdürüyor. Gelişmekte olan ekonomilerle geçiş ekonomileri gelişmiş ülkelere kıyasla görece daha iyi bir iktisadi performans sergilediler. 2013 yılında gelişmiş ülkelerin % 1, geçiş ekonomilerinin % 3, gelişmekte olan ülkelerin % 5 büyüyeceği tahmin ediliyor, tabii bunlar ortalama değerler. Ancak gelişmekte olan ülkelerde büyümenin itici gücü iç talep oldu ihracat değil. Bu, gelişmiş ülkelerde görülen daralmanın kaçınılmaz sonucu. Ayrıca yurtiçi faiz oranlarının görece yüksek olması gelişmekte olan ülkelere kısa vadeli sermaye girişine yol açtı. Sonuç olarak yükselen piyasa ekonomilerinde milli paralar değer kazandı ve ihracatçı sektörler bu gelişmeye paralel olarak rekabet avantajlarını belli oranda yitirdiler.

Hatırlatalım, 2013 için büyüme hedefi % 4, enflasyon hedefi ise % 5. “Son aylarda yaşanan döviz kuru oynaklığına bağlı olarak çekirdek enflasyon göstergelerinin bir süre daha hedefin üzerinde seyredeceğini” tahmin ediyor TCMB. TL’nin değer kaybını durdurmak için faizlerin yükseltilmesi finansman maliyetini artıracak, ithal girdileri yoğun olarak kullanan üretim birimlerinde kaçınılmaz olarak maliyetler ve fiyatlar yükselecek. Enerji fiyatları yurtdışında artarsa bu da enflasyonu yükselten bir gelişme olur. Sanayisinde önemli oranda doğal gaz kullanan Türkiye, bu doğal gazı iki ülkeden alıyor: Rusya ve İran. Suriye konusunda Türkiye bu iki ülkeyle farklı tercihlerde bulundu. Enerjide arz güvenliği açısından sıkıntı yaşanabilir. Bu da hem üretimi hem de fiyatlar genel düzeyini olumsuz etkileyecektir. 2013 için TÜFE artışı % 7 civarında gerçekleşir.

En son açıklanan verilere göre Türkiye’de GSYİH 2013 yılının ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre % 4.4 oranında arttı. 2013 yılının ilk yarısında büyüme iç talep unsurlarıyla gerçekleşti. İlk yarıda büyüme hanehalkı tüketimiyle stoklardaki artıştan kaynaklandı. Bunları da kamu harcamaları ve özel yatırım takip etti. Reel sektör ve tüketici güven endeksi, kapasite kullanım oranlarının seyri 2013 yılının üçüncü ve dördüncü çeyreğinde büyümenin hız keseceğini gösteriyor. Ayrıca FED kararlarına bağlı olarak yurtdışına sermaye çıkabileceği ihtimali belirsizliğe yol açıyor. Bu belirsiz özellikle hanehalkı tüketim harcamalarıyla özel yatırımları etkileyecektir. Geleneksel ihracat pazarımız olan Avrupa son çeyrekte toparlanırsa ihracatın büyümeye katkısı olumlu olacaktır. Hedef büyüme oranından büyük sapma olmayacağı düşüncesindeyim. Ancak büyümenin cari işlemler açığı üzerindeki olumsuz etkisini gene görüyoruz. Artan ithalat nedeniyle 12 aylık cari işlemler açığının GSYİH’ya oranı ikinci çeyrek (2013 Ç2) sonunda % 6.5 oldu. Bu oran birinci çeyrek sonunda (2013 Ç1) % 5.9 idi.

İktisadi karar alıcıların ABD’de yaşanacak bazı gelişmeleri yakından izlemelerinde yarar var:

  1. FOMC (Federal Açık Piyasa Komitesi) toplantıları: Ben bu yazıyı yazarken yılın sondan üçüncü toplantısı başlamak üzereydi. Geriye iki toplantı kaldı: 29-30 Ekim ve 17-18 Aralık. FOMC, parasal genişlemeyi ne zaman ve ne oranda azaltmaya başlayacak sorusunun yanıtlarını bulmak açısından bu toplantılar önemli. 22 Mayıs 2013 tarihinden bu yana QE’nin (parasal genişleme) emek piyasasındaki bazı göstergelere bağlı olarak ne zaman sonlandırılacağını tartışıyoruz, kanımca bu kadar da büyütülmemesi gereken bir tartışma.
  2. Kasım başında hükümetin mevcut borç tavanına (16.7 trilyon dolar) ulaşması bekleniyor. İflas tartışmaları tekrar gündeme gelebilir.
  3. Yeni FED başkanı: Ben Bernanke’nin görev süresi 31 Ocak 2014’de sona erecek. Bu görev için öne çıkan iki aday vardı: Lawrence Summers ve Janet Yellen. Summers parasal genişlemeye bir an önce son verilmesinden yana. Bayan Yellen ise tahvil alımlarının tedrici olarak azaltılmasına taraftar. Summers adaylıktan çekildi.