18 Eylül 2013 Çarşamba

2013 Yılının Son Çeyreğine Girerken Türkiye Ekonomisi Üzerine Kısa Notlar

2013 yılının ilk dokuz ayını geride bıraktık. Diğer bir deyişle 2013 yılının son çeyreğine giriyoruz. Türkiye ekonomisi, gerek yurtiçinde gerek yurtdışında gelişen siyasi ve iktisadi olayların sonuçlarını derinden yaşıyor ve görünen o ki yaşamaya da devam edecek. Örnek mi? İşte birkaç örnek: AB ülkelerinde özellikle de Euro bölgesinde durgunluktan istenilen hızda çıkılamıyor olması (Almanya’daki toparlanma bir kenara bırakılacak olursa), Amerika Merkez Bankası FED’in tahvil alımlarını yavaşlatma kararı, Ben Bernanke sonrasında kimin FED başkanı olacağına dair tartışmalar, Suriye krizi, Mısır’daki darbe, Gezi olaylarının ülke içinde yarattığı gerginlik ve kutuplaşma… İktisadi karar alıcılar, sürekli bilgi ve haber bombardımanı altındalar. Her gelen yeni bilgi/haber alınan kararların tekrar ve tekrar gözden geçirilmesine yol açıyor şüphesiz.

Belli başlı gelişmiş ekonomiler, genişletici para politikalarını güçlü bir biçimde uygulamalarına rağmen kredi yaratılmasında ve böylelikle toplam talebin artırılmasında çok da başarılı olamadılar. Bütçe dengelerini yeniden kurmak ve kamu iç borç stoğunu küçültmek adına izlenen daraltıcı maliye politikaları ile maaş ve ücretlerin baskılanmasına yönelik politikalar, durumu hem kısa hem de orta vadede daha sorunlu hale getirdi. Uzun vadeyi sormayın. John Maynard Keynes ne demişti?: “uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız”. Cari işlemler açığı (tasarruf açığı) veren ülkelerle cari işlemler fazlası (tasarruf fazlası) veren ülkelerin kriz öncesi durumlarıyla kriz sonrası durumlarında da kayda değer bir değişme yok. Dolayısıyla küresel ölçekte dengesizlik varlığını sürdürüyor. Gelişmekte olan ekonomilerle geçiş ekonomileri gelişmiş ülkelere kıyasla görece daha iyi bir iktisadi performans sergilediler. 2013 yılında gelişmiş ülkelerin % 1, geçiş ekonomilerinin % 3, gelişmekte olan ülkelerin % 5 büyüyeceği tahmin ediliyor, tabii bunlar ortalama değerler. Ancak gelişmekte olan ülkelerde büyümenin itici gücü iç talep oldu ihracat değil. Bu, gelişmiş ülkelerde görülen daralmanın kaçınılmaz sonucu. Ayrıca yurtiçi faiz oranlarının görece yüksek olması gelişmekte olan ülkelere kısa vadeli sermaye girişine yol açtı. Sonuç olarak yükselen piyasa ekonomilerinde milli paralar değer kazandı ve ihracatçı sektörler bu gelişmeye paralel olarak rekabet avantajlarını belli oranda yitirdiler.

Hatırlatalım, 2013 için büyüme hedefi % 4, enflasyon hedefi ise % 5. “Son aylarda yaşanan döviz kuru oynaklığına bağlı olarak çekirdek enflasyon göstergelerinin bir süre daha hedefin üzerinde seyredeceğini” tahmin ediyor TCMB. TL’nin değer kaybını durdurmak için faizlerin yükseltilmesi finansman maliyetini artıracak, ithal girdileri yoğun olarak kullanan üretim birimlerinde kaçınılmaz olarak maliyetler ve fiyatlar yükselecek. Enerji fiyatları yurtdışında artarsa bu da enflasyonu yükselten bir gelişme olur. Sanayisinde önemli oranda doğal gaz kullanan Türkiye, bu doğal gazı iki ülkeden alıyor: Rusya ve İran. Suriye konusunda Türkiye bu iki ülkeyle farklı tercihlerde bulundu. Enerjide arz güvenliği açısından sıkıntı yaşanabilir. Bu da hem üretimi hem de fiyatlar genel düzeyini olumsuz etkileyecektir. 2013 için TÜFE artışı % 7 civarında gerçekleşir.

En son açıklanan verilere göre Türkiye’de GSYİH 2013 yılının ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre % 4.4 oranında arttı. 2013 yılının ilk yarısında büyüme iç talep unsurlarıyla gerçekleşti. İlk yarıda büyüme hanehalkı tüketimiyle stoklardaki artıştan kaynaklandı. Bunları da kamu harcamaları ve özel yatırım takip etti. Reel sektör ve tüketici güven endeksi, kapasite kullanım oranlarının seyri 2013 yılının üçüncü ve dördüncü çeyreğinde büyümenin hız keseceğini gösteriyor. Ayrıca FED kararlarına bağlı olarak yurtdışına sermaye çıkabileceği ihtimali belirsizliğe yol açıyor. Bu belirsiz özellikle hanehalkı tüketim harcamalarıyla özel yatırımları etkileyecektir. Geleneksel ihracat pazarımız olan Avrupa son çeyrekte toparlanırsa ihracatın büyümeye katkısı olumlu olacaktır. Hedef büyüme oranından büyük sapma olmayacağı düşüncesindeyim. Ancak büyümenin cari işlemler açığı üzerindeki olumsuz etkisini gene görüyoruz. Artan ithalat nedeniyle 12 aylık cari işlemler açığının GSYİH’ya oranı ikinci çeyrek (2013 Ç2) sonunda % 6.5 oldu. Bu oran birinci çeyrek sonunda (2013 Ç1) % 5.9 idi.

İktisadi karar alıcıların ABD’de yaşanacak bazı gelişmeleri yakından izlemelerinde yarar var:

  1. FOMC (Federal Açık Piyasa Komitesi) toplantıları: Ben bu yazıyı yazarken yılın sondan üçüncü toplantısı başlamak üzereydi. Geriye iki toplantı kaldı: 29-30 Ekim ve 17-18 Aralık. FOMC, parasal genişlemeyi ne zaman ve ne oranda azaltmaya başlayacak sorusunun yanıtlarını bulmak açısından bu toplantılar önemli. 22 Mayıs 2013 tarihinden bu yana QE’nin (parasal genişleme) emek piyasasındaki bazı göstergelere bağlı olarak ne zaman sonlandırılacağını tartışıyoruz, kanımca bu kadar da büyütülmemesi gereken bir tartışma.
  2. Kasım başında hükümetin mevcut borç tavanına (16.7 trilyon dolar) ulaşması bekleniyor. İflas tartışmaları tekrar gündeme gelebilir.
  3. Yeni FED başkanı: Ben Bernanke’nin görev süresi 31 Ocak 2014’de sona erecek. Bu görev için öne çıkan iki aday vardı: Lawrence Summers ve Janet Yellen. Summers parasal genişlemeye bir an önce son verilmesinden yana. Bayan Yellen ise tahvil alımlarının tedrici olarak azaltılmasına taraftar. Summers adaylıktan çekildi.

 

29 Ağustos 2013 Perşembe

Nahoş Bir Konu: Ayşe Eylül Bali'nin Kakaları

Bu yazı sevgili dostum Sedef Örsel Özçelik'e ithaf edilmiştir.


Benim bir kızım var: Ayşe Eylül Bali (AEB); 3,5 yaşında. Şimdiye kadar gelişim sürecindeki herşeyi geç yaptı: geç yürüdü, geç konuştu, çişini geç söyledi. Çok temkinli ve sanırım mükemmeliyetçi (tıpkı ben). Tam olmadan hiçbir şeyi yapmıyor.

Uzun zamandır teyzesi (yaya), annesi (Nuray) ve ben kakasını da tuvalete yapması konusunda kendini iknaya çalışıyorduk ama heyhat... Minnakzade hep elinde bir adet "alıştırma donu", "hadi bana bunu giydirin, altıma yapıcam, siz de başka odaya gidin" diyordu ta ki geçen pazartesiye kadar.

Pazartesi öğleden sonra cep telefonuma bir mms düştü: baldızımdan ki AEB'ye o bakıyor, her zamanki gibi komik bir pozunu yolladı kızın diye düşündüm ve mesajı açtım... Allahımmmm o da ne? Lazımlık ve içinde kocaman, kahverengi bir şey. Endişelenmeyin fotoğrafı gösterecek değilim, zaten görmek isteyeceğinizi de hiç sanmıyorum. Ben de nasıl bir sevinç, nasıl bir mutluluk. Neredeyse ağlayacağım ki sığır olmadığım için bu normal olsa gerek. Aynı mms tabii Nuray'a da gitmiş. O benden beter.

Blog işinden anlayan eşdost sağolsunlar "hep iktisat, siyaset yazma sakın bayarsın; biraz gündelik hayattan bahset" dediler. Deneyimli bir Ertuğrul Özkök okuru olarak mesajı aldım. Uzmanlığa inanırım, sözlerini dinlemeye karar verdim ve ortaya bu yazı çıktı. İnşallah gelecek günlerde aşk, ilişkiler, zeytinyağı, 40 azması gibi konularda da kalem oynatırım. Tabii tasavvuf ve ezoterizm de olacak.

Ha bu arada AEB, ara sıra telefonlarımızı eline alıp bu meşhur fotoğrafı buluyor, eliyle ekranda hızla büyütüyor. Tam ekran bir kaka, "bak babi dev kaka yaaa baksana!"

 

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Onuncu Kalkınma Planı Üzerine Bir Değerlendirme


Onuncu Kalkınma Planı, 2 Temmuz 2013’de TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi ve 6 Temmuz 2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 2014-2018 dönemini kapsayan bu Plan ile Türkiye’nin “uluslararası değer zinciri hiyerarşisinde üst basamaklara çıkmış, yüksek gelir grubu ülkeler arasına girmiş ve mutlak yoksulluk sorununu çözmüş bir ülke” haline gelmesi amaçlanıyor. Bu amaç doğrultusunda, 2018 yılında GSYİH’nın 1,3 trilyon dolara, kişi başına gelirin 16 bin dolara yükseltilmesi; ihracatın 277 milyar dolara çıkarılması; işsizlik oranının yüzde 7,2’ye düşürülmesi hedefleniyor. Bu hedefler doğrultusunda Türkiye’nin büyüme performansının daha yüksek, istikrarlı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması, rekabet gücünün ve toplumun refah seviyesinin artırılması öngörülüyor.

 
Onuncu Kalkınma Planı, hazırlayanların tanımlamasıyla “Türkiye’nin 2023 hedefleri doğrultusunda, toplumu yüksek refah seviyesine ulaştırma yolunda önemli bir kilometre taşı.” Hatırlatmak gerekirse; 2023 yılında GSYİH’nın 2 trilyon dolara, kişi başına gelirin 25 bin dolara yükseltilmesi, ihracatın 500 milyar dolara çıkarılması, işsizlik oranının yüzde 5’e düşürülmesi, enflasyon oranlarının kalıcı bir biçimde düşük ve tek haneli rakamlara indirilmesi hedefleniyor.

 
Onuncu Kalkınma Planı’nın hazırlık aşamasında makroekonomik, sektörel ve bölgesel konularda 66 adet özel ihtisas komisyonu (ÖİK) ve çalışma grubu oluşturuldu. Söz konusu komisyonlarda üç bini aşkın akademisyen, kamu çalışanı, özel kesim ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi bir araya gelerek çalışmalara katkı verdi. Planın hazırlık çalışmaları yerel düzeyde de yürütüldü: kalkınma ajansları aracılığıyla, mahalli idarelerin ve yerel aktörlerin Türkiye’nin kalkınma öncelikleri konusundaki görüşleri alındı. Bu çalışmalara, ülke genelinde yedi bini aşkın kişi katkı sağladı.

 
Onuncu Kalkınma Planı, kapak dahil 222 sayfalık bir doküman ve üç bölümden oluşuyor. 2-27. sayfalar arasında yer alan birinci bölümün üç alt bölümü var: 

1.      Giriş

2.      Küresel Gelişmeler ve Eğilimler

3.      Plan Öncesi Dönemde Türkiye’de Ekonomik ve Sosyal Gelişmeler

Bu bölümde öne çıkan konuları sıralarsak;

1.      Küresel Değer Zincirleri: Değişen Üretim Yapısı ve Hizmet Sunum Biçimleri

2.      Batıdan Doğuya Kayan Büyüme ve Üretim Ekseni

3.      Finansal Piyasalar ve Sermaye Akımları

4.      Bilimsel ve Teknolojik Gelişmeler

5.      Çok Kutuplu Dünya Düzeni, Değişen Roller, Değişen Kurallar

6.      Uluslararası Ticari ve Ekonomik Bütünleşme

7.      Avrupa Birliği

8.      Demografik Yapıdaki Değişiklikler

9.      Sağlık ve Sosyal Güvenlik

10.  Nitelikli Eğitim ve İşgücüne Artan Talep

11.  Şehirleşme Sürecinin Hızlanması

12.  İklim Değişikliği ve Çevre

13.  Gıda, Su ve Doğal Kaynakların Etkin Kullanımı

14.  Küresel Enerji Sisteminde Dönüşüm

28-169. sayfalar arasında yer alan ikinci bölümde ki Planın en kapsamlı bölümü, “Planın Temel Amaçları ve İlkeleri” ile “Planın Hedefleri ve Politikaları” verilmiş. Vurgu yapılan ilkeler insan odaklılık, katılımcılık, kapsayıcılık, hesap verebilirlik ve şeffaflık”  ilkeleri (paragraf 128). Planın hedeflerinin ve politikalarının üzerinde şekillendiği  dört temel gelişme alanı ise şöyle sıralanmış:

1.      Nitelikli insan, güçlü toplum  

2.      Yenilikçi üretim, istikrarlı yüksek büyüme

3.      Yaşanabilir mekanlar, sürdürülebilir çevre

4.      Kalkınma için uluslararası işbirliği

Bu bölümdeki her alt bölümde izlenen yöntem şu: ilk olarak bir durum analizi yapılıyor, sonra amaç ve hedefler veriliyor, nihayet o alt bölüme ilişkin politikalar sayılıyor.  Bu alt bölümleri, gelişme alanlarıyla ilişkilendirerek şöyle saymak mümkün:

I. Nitelikli insan, güçlü toplum: 1-Eğitim; 2-Sağlık; 3-Adalet; 4-Güvenlik; 5-Temel Hak ve Özgürlükler; 6-Sivil Toplum Kuruluşları; 7-Aile ve Kadın; 8-Çocuk ve Gençlik; 9-Sosyal Koruma; 10-Kültür ve Sanat; 11-İstihdam ve Çalışma Hayat; 12-Sosyal Güvenlik; 13-Spor; 14-Nüfus Dinamikleri; 15-Kamuda Stratejik Yönetim; 16-Kamuda İnsan Kaynakları; 17-Kamu Hizmetlerinde E-devlet uygulamaları.

II. Yenilikçi üretim, istikrarlı yüksek büyüme: 1-Büyüme ve İstihdam; 2-Yurtiçi Tasarruflar; 3-Ödemeler Dengesi; 4-Enflasyon ve Para Politikası; 5-Mali Piyasalar; 6-Maliye Politikası; 7-Sosyal Güvenlik Finansmanı; 8-Kamu İşletmeciliği; 9-Yatırım Politikaları (Kamu ve Özel); 10-Bilim, Teknoloji ve Yenilik; 11-İmalat Sanayiinde Dönüşüm; 12-Girişimcilik ve KOBİ’ler; 13-Fikri Mülkiyet Hakları; 14-Bilgi ve İletişim Teknolojileri; 15-Tarım ve Gıda; 16-Enerji; 17-Madencilik; 18-Lojistik ve Ulaştırma; 19-Ticaret Hizmetleri; 20-Turizm; 21-İnşaat, Mühendislik, Müşavirlik.

III. Yaşanabilir mekanlar, sürdürülebilir çevre: 1-Bölgesel Gelişme ve Bölgesel Rekabet Edebilirlik; 2- Mekânsal Gelişme ve Planlama; 3-Kentsel Dönüşüm ve Konut, 4- Kentsel Altyapı, 5-Mahalli İdareler; 6-Kırsal Kalkınma; 7-Çevrenin Korunması, 8-Toprak ve Su Kaynakları Yönetimi; 9-Afet Yönetimi.

IV. Kalkınma için uluslararası işbirliği: 1-Uluslararası İşbirliği Kapasitesi; 2- Bölgesel İşbirlikleri; 3-Küresel Kalkınma Gündemine Katkı.

 
170-221. sayfalar ise “Öncelikli Dönüşüm Programları”nın anlatıldığı üçüncü bölümü içeriyor. Bu programlar 2023 hedeflerine ve Onuncu Kalkınma Planı’nın amaçlarına ulaşılabilmesi açısından önem taşıyan, temel yapısal sorunlara çözüm olabilecek, dönüşüm sürecine katkıda bulunabilecek, genellikle birden fazla bakanlığın sorumluluk alanına giren, kurumlar arası etkin koordinasyon ve sorumluluk gerektiren kritik reform alanları için”  tasarlanmış. Öncelikli Dönüşüm Programları ikinci bölümde yer alan politikalarla bağlantılı, bu politikaların etkin bir şekilde hayata geçirilebilmesi için programların temel unsurları ortaya konulmuş. Tasarlanan programların ayrıntıları, alt bileşenleri, uygulama faaliyet ve projeleri, bütçe ihtiyacı ve mevzuat altyapısı Planın TBMM’de kabulünden sonra koordinatörlerin ve bileşenlerden sorumlu Bakanlıkların ortak katılım ve katkılarıyla eylem planları haline getirilecek, nihai tasarım ve uygulama usul ve esasları Yüksek Planlama Kurulu kararıyla belirlenecek. Her program için

1.      Amaç ve kapsam

2.      Program hedefi

3.      Performans göstergeleri

4.      Program bileşenleri

5.      Koordinatör ve sorumlu kurum ve kuruluşlar belirtilmiş.

 
Öncelikli Dönüşüm Programları, “Onuncu Kalkınma Planı’nın izleme değerlendirme sürecinin kolaylaştırılması, program havuzunun yönetilebilir ve sonuçlarının ölçülebilir olması açısından öncelikli konularda sınırlı sayıda” oluşturulmuş. 25 adet program söz konusu:

1.      Yurtiçi tasarrufların artırılması ve israfın önlenmesi programı,

2.      İş ve yatırım ortamının geliştirilmesi programı,

3.      İşgücü piyasasının etkinleştirilmesi programı,

4.      Kayıt dışı ekonominin azaltılması programı,

5.      İstatistiki bilgi altyapısını geliştirme programı,

6.      Enerji verimliliğinin geliştirilmesi programı

7.      Üretimde verimliliğin artırılması programı,

8.      İthalata olan bağımlılığın azaltılması programı,

9.      Kamu alımları yoluyla teknoloji geliştirme ve yerli üretim programı,

10.  Öncelikli teknoloji alanlarında ticarileştirme programı

11.  İstanbul uluslararası finans merkezi programı,

12.  Yerli kaynaklara dayalı enerji üretim programı,

13.  Sağlık endüstrilerinde yapısal dönüşüm programı,

14.  Sağlık turizminin geliştirilmesi programı,

15.  Tarımda su kullanımının etkinleştirilmesi programı,

16.  Taşımacılıktan lojistiğe dönüşüm programı

17.  Kamu harcamalarının rasyonelleştirilmesi programı,

18.  Kamu gelirlerinin kalitesinin arttırılması programı

19.  Temel ve mesleki becerileri geliştirme programı,

20.  Nitelikli insan gücü için çekim merkezi programı,

21.  Sağlıklı yaşam ve hareketlilik programı

22.  Yerelde kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi programı,

23.  Rekabetçiliği ve sosyal uyumu geliştiren kentsel dönüşüm programı

24.  Ailenin ve dinamik nüfus yapısının korunması programı

25.  Kalkınma için uluslararası işbirliği altyapısının geliştirilmesi programı

 
Bu kısa özetten sonra Onuncu Kalkınma Planı’na ilişkin genel değerlendirmeye geçebiliriz. Planı hazırlayanlar öncelikle şu önkabulle başlıyorlar: Dünyadaki hâkim eğilimler, özel sektörün daha faal ve etkili olduğu bir ekonomik düzeni beraberinde getirmekte, kamu sektörünün artan oranda düzenleyici faaliyetlere, denetim işlevlerine ve koordinasyona yönelmesine yol açmakta, buna bağlı olarak planlama anlayışı da değişim göstermektedir. Serbest piyasa ağırlıklı açık ekonomiler yaygınlaşmış olmakla birlikte, etkileri devam eden küresel kriz, izlenecek politikalar ve alınacak tedbirler konusunda kamu sektörünün stratejik bir yaklaşımla hareket etmesinin önemini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede, stratejik bir bakış açısıyla ve paydaşların geniş katılımıyla hazırlanmış ulusal planlar, giderek daha önemli hale gelmektedir.” (paragraf 5). Bu bakış açısı, bütüncül planlama tercihinin yerine stratejik planlama tercihini koyan bir bakış açısı. Diğer bir deyişle, kamu yönetimini “public administration” yerine “public management” olarak gören bir bakış açısı. Kısacası devleti de “işletme” gibi değerlendiren bir tercih. Örneğin Plan’da “rekabet gücü” 53 kez, “stratejik yönetim” 18 kez, “sosyal refah” 4 kez, “sosyal fayda” 4 kez geçiyor. Dünya Ekonomik Forumu referans verilen bir kaynak mesela. Üçüncü paragrafda yer alan bir ifadeyle Plan, yeniden şekillenen dünya ekonomisinde uluslararası işbölümü ve değer zinciri hiyerarşisinde Türkiye’nin konumunun aşamalı olarak üst basamaklara çıkarılması”nı hedefliyor.

Planın en önemli handikapı; küresel krizin etkilerini hala sürdüreceği, ülkenin geleneksel ihracat pazarlarında iyileşmenin tam olarak görülmeyeceği, Ortadoğu’da siyasi belirsizliğin hatta kaosun etkisini artıracağı ve Türkiye’nin komşularıyla problemleri giderek artan bir ülke olarak algılanacağı bir dönemde uygulanacak olması. Ayrıca yerel seçimlerin, cumhurbaşkanlığı seçiminin ve genel seçimin arka arkaya yapılacak olmasının bürokrasi üzerinde yaratacağı olumsuz etkiyi de gözönünde tutmak gerek. Onuncu Kalkınma Planı’nın etkin uygulanması amacıyla orta vadeli programların (OVP), yıllık programların, kurumsal stratejik planların, bölgesel gelişme ve sektör stratejilerin, Kalkınma Planı esas alınarak hazırlanması gerekiyor. Kamu kuruluşlarının politikalarını, yatırımlarını, kurumsal ve hukuki düzenlemelerini bu çerçevede tespit etmeleri olmazsa olmaz bir koşul. Gereken koordinasyonun sağlanacağını umalım...

Amerikan Merkez Bankası’nın parasal genişlemeyi tedricen sona erdirecek olmasının yükselen piyasalardan sermaye çıkışına yol açacağı, bunun da ülke paraları üzerinde değer yitirici bir etki yapacağı biliniyor. Hedefler saptanırken öngörülen paritenin tutup tutmayacağı Plan’ın başarısını etkileyen önemli bir faktör. Plan’ın AB-ABD Serbest Ticaret Anlaşması’nın yaratacağı fırsatların ve tehditlerin Plan’da ele alınmadığını görüyoruz. Maalesef bu konu hala Türkiye’de gerektiği kadar tartışılmıyor.

Plan’da temel hak ve özgürlüklere (213-233. Paragraflar), sivil toplum kuruluşlarına (234-244. Paragraflar) ve adalete (183-197. Paragraflar) yapılan vurguyu önemsemek gerekiyor. Kalkınma için uluslararası işbirliği konusu ise ilk kez bu kadar kapsamlı ele alınmış. Öncelikli Dönüşüm Programları Plan’ın özgün tarafı olarak değerlendirilebilir.

Yazının geri kalan kısmında Türkiye ekonomisi açısından yaşamsal öneme sahip üç konuyu ele almaya çalışacağım:

·         Yurtiçi tasarruflar

·         Cari işlemler açığı

·         İmalat sanayinin yapısı

 
Yurtiçi tasarrufların sürdürülebilir bir büyüme için taşıdığı önem malum. 2001’den beri izlenen sıkı maliye politikası sonucunda kamu tasarrufunda belirgin bir iyileşme sağlandı ve bu sayede azalan özel tasarruflara rağmen toplam yurtiçi tasarruflarda  büyük düşüş yaşanmadı. Yalnız toplam yurtiçi tasarruf/GSYİH oranı olması gereken düzeyin hala altında.  Bu da zaten kendisini cari işlemler açığı olarak gösteriyor. Plan, 2013 yılında % 12  olması beklenen özel tasarruf/GSYİH oranının 2018’de % 15.2’ye; % 2.4 olması beklenen kamu tasarrufu/GSYİH oranının % 3.7’ye; % 14.4 olacağı tahmin edilen toplam yurtiçi tasarruf/GSYİH oranının da % 19’a ulaşmasını hedefliyor. Diğer bir deyişle kamu tasarrufu/GSYİH oranında 1.3 puanlık, özel tasarruf/GSYİH oranında 3.2 puanlık, toplam yurtiçi tasarruf/GSYİH oranında da 4.6 puanlık artış hedefleniyor. Ekonomik büyüme-ithalat-ithalde alınan KDV ilişkisi gözönüne alındığında büyümenin hedeflerin altında kalmasının vergi gelirlerini azaltacağı bunun da kamu tasarrufunu olumsuz etkileyeceği akılda tutulmalı. Özel tasarrufların temel belirleyicisinin faiz haddi olduğu kabul edildiğinde ise reel negatif faiz sonucunu sağlayacak nominal faiz-enflasyon oranlarının hedefin gerçekleşmesini önleyecek en temel faktör olduğu rahatlıkla söylenebilir.

 

Ekonominin Genel Dengesi (Cari Fiyatlarla, GSYİH’ya Oran, Yüzde)

 
 
 
 
 
2006
2012
2013
2018
Toplam Tüketim
82,5
84,5
84,9
80,6
Kamu
9,5
11,5
11,7
11,6
Özel
73,0
73,0
73,2
69,0
Toplam Yatırım
22,4
20,6
21,2
24,4
Kamu
3,7
4,4
4,5
4,8
Özel
18,7
16,2
16,7
19,6
Sabit Sermaye Yatırımı
22,6
20,6
20,9
24,1
Kamu
3,8
4,2
4,5
4,8
Özel
18,9
16,4
16,4
19,3
Stok Değişimi
-0,2
0,0
0,3
0,3
Kamu
-0,1
0,2
0,0
0,0
Özel
-0,1
-0,2
0,3
0,3
Toplam Yurtiçi Talep (Toplam Kaynaklar)
104,9
105,1
106,1
105,0
Net Mal Ve Hizmet İhracatı
-4,9
-5,1
-6,1
-5,0
Mal ve Hizmet İhracatı
22,7
26,4
25,2
28,3
Mal ve Hizmet İthalatı
27,6
31,6
31,3
33,2
Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH)
100,0
100,0
100,0
100,0
Net Faktör Gelirleri + Net Dış Âlem Cari
Transferleri
-0,9
-0,7
-0,6
-0,5
Gayri Safi Milli Harcanabilir Gelir (GSMHG)
99,1
99,3
99,4
99,5
Kamu Harcanabilir Geliri
13,7
14,5
14,1
15,3
Kamu Tüketimi
9,5
11,5
11,7
11,6
Kamu Tasarrufu
4,2
2,9
2,4
3,7
Kamu Yatırımı
3,7
4,4
4,5
4,8
Kamu Tasarruf-Yatırım Farkı
0,5
-1,4
-2,1
-1,1
Özel Harcanabilir Gelir
85,4
84,8
85,3
84,2
Özel Tüketim
73,0
73,0
73,2
69,0
Özel Tasarruf
12,4
11,8
12,0
15,2
Özel Yatırım
18,7
16,2
16,7
19,6
Özel Tasarruf-Yatırım Farkı
-6,3
-4,4
-4,6
-4,4
Toplam Yurtiçi Tasarruflar
16,6
14,8
14,4
19,0
Kaynak: 2006 ve 2012 yılı verileri Kalkınma Bakanlığına aittir. 2013 ve 2018 yılı verileri Onuncu Kalkınma Planı tahminleridir. Rakamlar virgülden sonra tek basamağa yuvarlanmıştır. Toplam değerler, alt bileşenlerinin toplamından farklılık gösterebilir.
 

Plan’da “cari açığın büyüme üzerinde baskı oluşturmayacak seviyelerde tutulması ve ağırlıklı olarak uluslararası doğrudan yatırımlar, borç yaratmayan ve uzun vadeli diğer sermaye girişleriyle finanse edilmesi” amaçlanıyor. Plan döneminde, öngörülen yüksek büyümeyle birlikte cari açığın GSYİH’ya oranının dönem sonunda kademeli olarak yüzde 5,2’ye gerilemesi hedeflenmiş. Diğer bir deyişle cari işlemler açığı/GSYİH oranındaki 1.3 puanlık azalış esas paydadaki artışla sağlanacak, paydaki azalışla değil. Zaten hedeflenen rakamlar da bunu teyid ediyor. 2013  yılında 55.3 milyar dolar olması beklenen cari işlemler açığı için 2018 hedefi 67.1 milyar dolar. Plan döneminde reel olarak ortalama ihracat artışının ithalat artışından yüksek olması, ihracatın ithalata olan bağımlılığının azaltılması, ihracat içinde orta-yüksek ve yüksek teknolojili imalat sanayii ürünlerinin payının yükseltilmesi, hizmet ihracatının artırılması ve çeşitlendirilmesi hedefleniyor. Daha önce bahsedilen küresel ve bölgesel sorunları devamı durumunda bu hedefler maalesef sorgulanır hale gelecektir.

 

Ödemeler Dengesine İlişkin Temel Gelişmeler ve Hedefler

 
 
 
 
 
 
2006
2012
2013
2018
2014-2018
İhracat (fob) (Milyar Dolar)1
85,5
152,5
157,8
277,2
11,9
İthalat (cif) (Milyar Dolar)1
139,6
236,5
252,3
404,3
9,9
Enerji İthalatı (Milyar Dolar)1
28,9
60,1
58,7
74,4
4,9
Dış Ticaret Dengesi (Milyar Dolar)
-54,0
-84,1
-94,4
-127,0
---
Dış Ticaret Dengesi / GSYH (%)2
-10,3
-10,7
-11,1
-9,9
-10,5
Dış Ticaret Hacmi / GSYH (%)2
42,8
49,5
48,2
53,0
51,2
Turizm Gelirleri (Milyar Dolar)1 ve 3
17,5
25,7
28,0
40,8
7,8
Cari İşlemler Dengesi (Milyar Dolar)
-31,8
-47,5
-55,3
-67,1
---
Cari İşlemler Dengesi / GSYH (%)2
-6,0
-6,0
-6,5
-5,2
-5,8
Uluslararası Doğrudan Yatırım Girişi (Milyar Dolar)1
20,2
12,6
15,3
28,3
13,1
Kaynak: 2006 ve 2012 yılı verileri TÜİK’e aittir. 2013 ve 2018 yılı verileri Onuncu Kalkınma Planı tahminleridir.

(1) 2014-2018 dönemi verisi yıllık ortalama yüzde değişimi göstermektedir.

(2) 2014-2018 dönemi verisi ortalamayı göstermektedir.

(3) Ödemeler dengesinde yer aldığı şekliyle

 

Aşağıdaki tablo ne yazık ki ekonomiyle ilgili tarafların çoğu kez görmediği veya görmek istemediği bir gerçeğe işaret ediyor. Plan’ın 648. paragrafı şunu söylüyor: “İmalat sanayiinde; teknoloji üretiminin gelişmesi, modern teknoloji kullanımının hızla yaygınlaşması, nitelikli işgücü temini, yüksek katma değerli ürünlerde üretim kabiliyetinin artması, yeni gelişen sektörlere yatırım yapılması, KOBİ’lerin üretim ve yönetim yapılarının iyileşmesi gibi yapısal nitelikteki konular önemini korumaktadır.” Bu ifadeyi bir itiraf olarak kabul etmek mümkün. Bu kabulün doğal sonucu ise Türk imalat sanayiinde dönüşüm zorunluluğu. Yüksek teknoloji sektörlerinin imalat sanayii ihracatı içindeki payı 2006 yılında % 5.6 olarak gerçekleşmiş; 2018 hedefi ise % 5.5. Son yıllarda sözkonusu oranın % 3.7 olduğu hatırlanırsa bu bir iyileşme sayılabilir, ama diğer taraftan 12 yıllık bir dönemde yerinde saymak olarak da görülebilir. İmalat sanayiinde dönüşümün ana odakları Onuncu Kalkınma Planı’nda; “yenilikçilik ve firma becerileri, bölgelerin üretime etkili katılımı, sektörler arası entegrasyon, yeşil teknoloji ve üretim ile dış pazar çeşitliliği” olarak sayılmış. Yeşil üretim kapasitesi, yenilik, firma becerileri ve sektörler arası entegrasyonun geliştirilmesiyle verimlilik ve yurtiçi katma değerin artırılması; dış pazar çeşitliliği ve bölgesel üretim kapasitelerinin geliştirilmesiyle de istikrarlı yüksek büyümenin sağlanması hedefleniyor. Plan’da imalat sanayiinde hedeflenen dönüşüme yönelik politikalar da derinlemesine ele alınmış. 653-681. paragraflar bu politikaların anlatıldığı paragraflar.

 

İmalat Sanayiinde Gelişmeler ve Hedefler

 
 
 
 
 
2006
2012
2013
2018
İmalat Sanayii / GSYH (Cari, %)
17,2
15,6
15,5
16,5
İmalat Sanayii İhracatı (Milyar Dolar)1
79,6
129,9
144,1
257,1
Yüksek Teknoloji Sektörlerinin İmalat Sanayii İhracatı İçindeki Payı (%)1
5,6
3,7
3,7
5,5
Ortanın Üstü Teknoloji Sektörlerinin İmalat Sanayii İhracatı İçindeki Payı (%)1
30,8
31,4
31,4
32,1
Türkiye Üçlü Patent (Triadic) Başvuru Sayısı2
14
353
63
167
Sanayide TFV Artışı (%)
1,2
-0,9
-0,8
1,9

Kaynak: 2006 ve 2012 yılı verileri TÜİK’e aittir. 2013 ve 2018 yılı verileri Onuncu Kalkınma Planı tahminleridir.

(1) Altın hariç değerlerdir.

(2) OECD Factbook, 2013

(3) 2010 yılı değeridir.

 

Türkiye ekonomisi açısından en büyük tehlike “orta gelir tuzağı”ndan çıkamamak. Onuncu Kalkınma Planı’nı hazırlayanlar, bu tehlikenin farkındalar ve çeşitli politika önerileri geliştirmişler. Ancak siyasetçilerin kısa dönemli kazançları uzun dönemli kazanımlara tercih ettiklerini kabul edersek “yapılması gerekenler yapılacak mıdır?” sorusu önem kazanıyor; diğer bir deyişle teknokratların hazırladığı Plan siyasetçiler tarafından sahiplenilecek midir? Yoksa anayasal buyruk gereği hazırlanmış bir metin olarak mı kalacaktır? Sorunun yanıtı iç ve dış konjonktürde yaşanacak gelişmelere bağlı şüphesiz. Türkiye Cumhuriyeti 100. yaşında uluslararası işbölümünde ülke olarak “ara eleman” konumunda mı olacak yoksa Plan diliyle söylenecek olursa “uluslararası değer zinciri hiyerarşisinde üst basamaklar”a mı çıkacak? İktisatçının temel görevinin insanların daha müreffeh yaşamalarını sağlamak, ama refahın da olabildiğince adil bir biçimde paylaşılmasına çalışmak olduğuna inanan biri olarak 2023’de Türkiye’nin “iyi ki burada doğdum” diyen insanların ülkesi olmasını istiyorum. Dileyelim öyle olsun.